fbpx

Blog

Gönüllü Yazıları

#GönüllüyümÇünkü Polonya’dayım

Aslında her şey 1992 yılının mayıs ayında başlıyor dersem..? Düşündüm de yok yok çok geçmişe gitmiş olurum…Ben kendimi bildim bileli örnek aldığım kişi Evliya Çelebi’dir, rüyamda tabi ki Peygamber Efendimizi görme şerefine erişip şefaatini isterken heyecandan dilim sürçüp “seyahat ya rasulullah” diyemedim… Bu yüzden  değil mi zaten üniversitede uluslararası ilişkiler bölümünü seçme nedenim. Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü kazanıp okula başladıktan 3 yıl sonra fark ettiğim şeylerin başında ‘’ilişkiler’’ kısmında iyi olduğum fakat iş ‘’uluslararası’’ kısmına gelince tökezlediğimdir. Bu konuda da 8 yıldır kahrımı çeken yeri gelip (anne ve babamın yeri ayrı) ablalığımı yapan kod adı “reis” (asıl adı Özge Kap)’ın büyük yardımını alarak Görükle Gençlik Merkezi ile tanıştım.

Projelerdi, Avrupa fırsatlarıydı derken bir baktım ‘’SMILE’’ isimli bir proje için gönüllü aradıklarını öğrendim…Tabi bir Türk olarak ilk düşüncem ‘’lan olum onca kişi var sana mı kalmış Polonya’’ diyerek bu konuyu kendi içimde tek celsede kapatarak hükmü verdim. Aradan geçen bir haftadan sonra ise General Secretary (Öznur Şentürk) arayarak bana SMILE projesi kapsamında Polonya’ya gitmek isteyip istemediğimi sordu… Bunu duyan Mustafa fırsatı kaçırır mı? Hemen başvurumu yaptım ve bir baktım ki kendimi, yol arkadaşlarım Öznur, Füsun hanım, Ahmet abi, Buket ve Kübra ile Varşova uçağında selfie çekerken buldum 🙂

Veeee en sonunda uluslararası kısmını da bir şekilde başaracak olmanın haklı gururu ile Varşova sokaklarında kendimizi bulduk… Bundan sonrası ise gayet eğlenceli ve çok hızlı geçti. Sanki her şey bir kelebeğin ömrü kadar kısa ama yaşanılacak o bir gün kadar değerliydi. Varşova’ya indikten hemen sonra otelimize yerleştik, akşam yemeği için diğer ortaklarımızla buluştuk bana söylenenlerin – Mustafa bak oralara gidiyorsun ama oğlum oranın insanları soğuk insanlardır bak gülmezler havalıdırlar vs. – aksine böyle olmadıklarını hemen anladım… Nerden anladın diyecekseniz? Çünkü size aynı ‘’aile ortamını’’ hissettirecek şekilde sıcak ve samimi yaklaşıyorlar, en azından ben böyle hissettim.

İlk tanışma safhasını da atlattıktan sonra ertesi gün artık projemiz için toplandık ve eğlenceli geçen bir kaç saatten sonra birbirimizle olan diyaloglarımız daha samimi bir hal almaya başladı. Benim sadece kendime yetecek kadar bildiğim İngilizceme rağmen kahrımı çeken Maria, Galatasaraylı yapmaya çalıştığım Margorat ve daha nice güzel insanla bu projede tanışmanın verdiği mutlulukla birazda her yemekte sebze yemenin burukluğu ile bir günü daha bitirmiştik. Projenin ikinci gününün diğerinden eğlenceli geçeceği programından belliydi. Günün programında ilgimi çeken en önemli şey ‘’City Game’’ başlığı altında şehri tanıma fırsatını ele geçirmemizdi. Bir yandan oyun dahilinde verilen görevleri yapıyorduk bir yandan da Varşova’yı, orada yaşayan insanları, aslına bakarsanız tüm canlıları gözlemlemeye çalışıyordum.

Küçük yaşlarda okuduğum bir kitapta ‘’bir şehri ve şehirdeki insanları tanımak istiyorsanız, o şehirde yaşayan hayvanların insanlara karşı sergiledikleri davranışlara bakın” yazıyordu. Eğer bir sincabın elinizden ceviz yemesinden ya da bir güvercinin ve yahutta bir tavşanı elinizle beslemekten korkmuyorsanız bunların hepsi ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Şehirde sizi boğacak nefes almanızı engelleyecek kocaman kocaman binalar yok. Yeşili, tarihi dokusu ve kibar insanları ile etkileyici bir şehir Varşova.

Güzel olan her şeyin çabuk biteceği gibi projemizin de son gününe gelmiştik. Projenin son gününde ise kendi aramızda oluşturduğumuz ‘’Varşova’da olan Varşova’da kalır felsefesi ile güzel bir gün geçirmeyi planlıyorduk ve öyle de oldu. Kendi nevi şahsına münhasır bir alanda kurulan, Varşova’da olan STK’ların sene içinde yaptıklarının sergilendiği, gönüllülük esasına dayalı işlerin yapıldığı ve bizim projemizi (SMILE) uygulama alanı bulduğumuz güzel bir panayırda geçirdik son günümüzü. Panayırda herkesin bir görevi vardı ve bana da futbolu çok sevdiğim için küçük çocuklarla futbol oynayacaktım. Tabi ben burada işi biraz daha eğlenceli hale getirip genç-yaşlı, bay-bayan demeden herkesle oynama çalıştım ve bu sayede Ukraynalı dansçı kızlardan oluşan bir taraftar grubuna sahip olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Yoruldum zamanlarda ise hemen yan tarafımda bulunan yüz boyama atölyesine gidip bende küçük çocukların yüzlerini boyamaya çalıştım… Sonuç, tabi ki felaketti 🙂

Polonya bayrağı çizmeye çalışırken Avusturya bayrağı çizdiğim sayısızca insandan sonra Maria’nın kızgın bakışları ile oradan ayrılmam gerektiğini anladım. Sadece geçirdiğim şansızlıklar bunlardan ibaret değil tabi ki… Kendime yetecek kadar bildiğim İngilizce ile Türk Eğitim Sistemini anlatmaya çalıştığımda beni dinleyenlerin evli ve bir çocuk sahibi olduğumu düşünmeleri, Maria’ya Ahmet abinin sırt çantanı beğendiğini söylemeye çalışırken mevzunun nerelere geldiği gibi daha bir sürü şey 🙂

Ne çektin Mustafa dediğinizi duyar gibiyim.. Hayır, Hayır! Çok güzeldi her şey 36 saat uykusuz kalmamız dönüşte Viyana’yı gezmemiz ardından kutsal topraklar olan İstanbul’a gelişimiz ve  yarın sabah uyandığımda her şeyin bir rüya kadar kısa ve güzel gelmesi…. Paha biçilemezdi… Bu proje sayesinde Şebnem Ferah’tan bir alıntı yapmam lazım ‘’iyi dostlar biriktirdim… Hepsi ailem oldu.” ne kadar gelince düzene yenik düşsem de, yine de ‘’uluslararası’’ bir gönüllülük faaliyetinde bulunmanın haklı gururunu yaşıyordum… Bu projeye ait o kadar çok anlatacağım şey var ama fazlası zarar 🙂

Sonuç ise; Görükle Gençlik Merkezi ile tanıştığım için çok mutluyum…

#GönüllüyümÇünkü Hayat Böyle Daha Güzel 🙂