fbpx

Blog

Fransa’da AGH | Merve Duman
Gönüllü Yazıları

Fransa’da AGH | Merve Duman

AGH Maceram

Bu yazıya başlamakta öyle zorlandım, öyle zorlandım ki bilgisayar başına oturmayı erteledim durdum. AGH dönemime dönüp bakacak, o heyecanı tekrar yaşayacak enerjiyi kendimde ancak bulabildim. “İyi ki yapmışım” dediğim işlerin başında gelen AGH benim için nasıl başladı, nasıl karar verdim, ne umdum, ne buldum sırayla anlatmaya çalışacağım.

Neden AGH?

AGH, benim için yurtdışında bir yıl geçirmenin en kolay yoluydu. Çünkü bildiğiniz gibi, AGH’ye kabul edilmek için “tek!” yapmanız gereken, projeler veri tabanındaki proje içeriklerini okuyup, kuruluşun sorumlularına motivasyon mektubu göndermek. Bir mektup, iki mektup derken gönderdiğim mektup sayısı yüzü geçti ama olsun! Yılmamak lâzım… Ayrıca, master yapmak için kendime henüz bir bölüm seçememiştim, o yüzden yurtdışına master başvurusu yapmaya elim gitmiyordu.

Bir de, lisansı henüz bitirmiş taze mezun olarak derslerden biraz sıyrılmak, etrafıma yakından bakmak, birileri için bir şeyler yapmak, “gönüllü” olmak istiyordum. Dört yıl Fransızca dersi görüp de iki kelimeyi yan yana zar zor getiriyor oluşum da neden “ille de Fransa olsun” dememin nedeniydi.

AGH başlıyor…

Avrupa’nın dört bir yanına, Fransa’nın köşe bucağına varana gönderdiğim bütün o motivasyon mektuplarından, aldığım pek çok kibar mı kibar red e-maillerinden sonra, Fransa’nın Villeurbanne şehrindeki AILOJ adlı yardım kuruluşundan kabul aldım. Gönderdiğim ilk motivasyon mektubu ile aldığım bu kabul arasında yaklaşık bir buçuk yıl var, bunu da yeri gelmişken söylemek isterim. Villeurbanne, Fransa’nın ikinci büyük şehri olan Lyon ile bitişik, adeta Lyon’un bir mahallesi konumunda olan bir şehir. Burada ağırlıklı olarak göçmenler yaşıyor. Yürüyerek on dakikada Lyon’a varabiliyorsunuz.

Kısaca projem, AILOJ’daki görevim

Beni kabul eden ev sahibi kuruluşum AILOJ, on sekiz ile otuz yaş arasındaki zor durumda olan gençlere konut bulma konusunda yardımcı olan bir kuruluş. Kısaca açıklamak gerekirse, AILOJ çalışanları, Villeurbanne ve Lyon’daki içinde oturulmayacak kadar kötü durumda olan daireleri arayıp buluyor, ev sahipleri ile uzun süreli anlaşmalar imzalayarak bu evleri ucuza kiralıyor, evlerin içinde gerekli tadilatı yaptıktan sonra bu evleri, bu zor durumdaki gençlere çok uygun, bazen aylık yirmi AVRO gibi,  bir ücretle kiraya veriyor. Sözleşme bitiminde ise daireleri ev sahiplerine içlerinde oturulabilecek durumda geri veriyor. Benim görevim ise, AILOJ’un idare ettiği yüz altmış dairede yaşayan gençlerden oluşan, “Kiracılar Komitesi” adlı topluluğu canlandırmak, gençleri birbiriyle kaynaştırmak, onlar için etkinlikler düzenlemek, gençleri kuruluşun yönetimine ortak etmek olarak bana ifade edildi. Nihai hedef, “Kiracılar Komitesi”nin aralarında iki temsilci seçmesi ve bu iki temsilcinin kuruluşun yönetim kurulu toplantılarına katılarak kiracıları temsil etmesi, karar alma süreçlerine dâhil olması idi. Öğrenci temsilciliği yöntemi gibi yani… Ne kadar iddialı bir görev değil mi? Bir yerde “mission impossible!” Kiracı gençlerin tek başlarına yaşam savaşı vermekte olduklarını, bizim düzenleyeceğimiz bu eğlencelere, etkinliklere vakitleri olmadığını, çoğu zaman keyiflerinin de yerinde olmadığını, çok azının sosyalleşmeye hevesli olduğunu zamanla fark ettim. Bir de kuruluşun ilk gönüllüsü olduğumu söylersem, herhalde işin zor olduğu daha iyi anlaşılır…

Proje süresince, tanışıp kaynaşmak için krep geceleri, yalnız ebeveynler, çocuklu gençler için Lyon’un çoo..k sevdiğim parkı Parc de la tête d’or’da piknik, kuruluşun toplantı odasında aylık düzenli buluşmalar, atölyeler düzenledik. İlk başlarda çok az olan katılım zamanla arttı, gençler birbirini tanımaya, bazıları dışarıda da görüşmeye başladılar.  Bu etkinlikleri duyurmak için gençlere ulaşmak, haber vermek çok zor oluyordu… Telefonla haber vermek benim o zamanki Fransızca’mla sıkıntılı olabiliyordu… Böylece, etkinlikler için davetiye hazırlayıp göndermeye başladım. Sonrasında ise aylık bir “newsletter” çıkarmayı teklif ettim. Bu newsletter ile yapılacak etkinlikleri duyurduk, yapılan etkinlerin haberlerini yaptık. Gençler kendi fotoğraflarını, katıldıkları etkinlikleri bu newsletter’larda gördüler. Herkes ilgiyle okudu diyemem ama amacına ulaştı diyebilirim.

Bir süre sonra, gençlerin evlerine giderek anket yapmaya başladım. Kuruluştan beklentileriniz nedir, sizin için ne gibi etkinlikler düzenlenmesini istersiniz, gibi sorulara cevap aradım.  Gittiğim evlerde ilginç manzaralarla karşılaştım, bazısı üzücü, bazısı şaşırtıcı, bazısı gülünç hikâyeler dinledim.

AILOJ’da yaptığım işler arasında en sevdiğim ise gençler için ayrılan ücretsiz konser, tiyatro, opera biletleri ile ilgilenmekti. Bir internet sitesi üzerinden, bana verilen şifre ile hangi etkinliklere kaç bilet şansımız olduğunu görebiliyor, bu biletleri ilgilenen gençler, ve tabii ki kendim için ayırabiliyordum. Gençler bazen kendi yakınları ile gitmek istiyorlardı, bazıları ile artık arkadaş olmuştum, beraber gidiyorduk, bazen de söz verip gelmeyenler oluyordu. Lyon’un operasının önünde az ekilmedim, az beklemedim. Bu sayede, çok operaya gittim, “Hansel ile Gretel”in operasını hâlâ hatırlıyorum, bazılarını hiç anlayamadığım filmler seyrettim, bazı kiracıların çocukları ile çizgi filmlere gittim…

İyi ki AGH projesine katılmışım çünkü…

Cesaretimi toplayıp AGH ile iyi ki gitmişim çünkü başka türlü hiç edinemeyeceğim bir deneyim edindim, birbirinden farklı insanlarla tanıştım, bazı konularda ne kadar şanslı olduğumu fark ettim, Fransızcamı geliştirdim. Şu an Fransızcamı kullandığım bir işte severek çalışıyorum, bunu büyük oranda AGH’ye borçluyum. Sonra, pek çok yer gezme fırsatı buldum, İspanya’da Barselona, Madrid, Sevil; Slovakya’da Bratislava, Jilina; Çek Cumhuriyeti’nde Prag; Fransa’da Paris ile Marsilya…  İspanya’da paella, Fransa’da şarap-camambert, burada şunu, şurada bunu tatmalı derken damak tadım gelişti. Üç beş kilo fazla döndüm ama üçün beşin hesabını da yapmamalı değil mi! Lyon’da nehir kıyısında müzik dinleyip sabahladım, “Couchsurfing”i, “Couchsurfing” buluşmalarını keşfettim, yeni arkadaşlar edindim, Alpler’de yürüyüşlere çıktım, hiç tanımadığım insanlardan sıcaklık, yakınlık gördüm. Salsa öğrendim, Bir sivil toplum kuruluşunda Türkçe dersleri verdim, öğretmen oldum. Altımda elden düşme bir bisikletle Lyon’un altını üstüne getirdim, karda bile her yere bisikletle gidebilmenin özgürlüğünü yaşadım. Yaz aylarında bol bol piknik yaptım, Fransızların en sevdiği şeylerden biri… Dünyanın her yerinde, ortak bir noktada buluşabileceğim, iyi niyetli, içten, sevgi dolu insanlar olduğuna inandım. Tanıştığım herkes bana yeni bir şeyler kattı, “her şey mümkün” diye düşündüm. Mesela müzisyen olup da bir sivil toplum kuruluşunda çalışan, dünyayı gezmek üzere işlerini bırakan arkadaşlarım oldu. Kendime ait ilk evime Villeurbanne’da kavuştum. Dünyanın her yerinde tek başıma yaşayabileceğime dair bir güven geldi. Özetle, biraz avarelik, biraz şaşkınlık, rahatlık, kaygısızlık, bol bol keşif, bol bol anı… İyi ki AGH ile gitmişim.

Merve Duman