fbpx

Blog

Bahadır Eşer | Makedonya’da AGH
Gönüllü Yazıları

Bahadır Eşer | Makedonya’da AGH

Merhaba arkadaşlar benim ismim Bahadır. Ankara Atılım Üniversitesi, Sivil Havacılık bölümünden mezun oldum. Pilotluk sınavlarına hazırlanıyordum ve sahip olduğum boş zamanı nasıl değerlendirebilirim diye düşünürken gönüllü hareketini duydum. Daha önceden böyle bir deneyimim olmadığı için bir cesaretle başvurularımı gerçekleştirdim. Sonrasında ise Makedonya’nın Kavadarci şehrindeki 2 aylık projeye seçildiğim ile ilgili telefonu aldım. Size bu zaman zarfında yaşadığım olayları ve başka arkadaş buraya giderse yardımcı olabilecek tecrübelerimi paylaşacağım.

Yolculuk günü Konya havalimanında Sabiha Gökçen havalimanına geldim. Heyecanlı bir şekilde pasaport kontrolünden sonra dış hatlara geçtim. Üsküp’e uçak indikten sonra pasaport kontrolüne yine girdim. Birçok Türk grup gelmişti. Kimisi burada yaşayan kimisi okul için dikey geçişe gelmişti. Benim gibi 7-8 EVS programı kapsamında gelen kişiler vardı. Hatta birkaçıyla tanışıp telefon numaralarını aldım. Pasaport kontrolünden geçerken sanırım sakallardan olsa gerek diğerlerine sormadığı soruları bana sordular. Pasaport kontrolünden sorunsuz şekilde geçtim ve sıra para bozdurup otobüs bileti almaktaydı. Gelmeden önce kısa bir bilgilendirme dosyası göndermişlerdi. Bu dosyaya bakarak gerekli bilgileri öğrenim. Zaten Üsküp Havalimanı çok büyük değil. Çıkışın hemen yanında döviz bürosu bulunuyor. Yanında da şehir merkezine götürecek olan Vardar Express. Kur farkı fazla olmasın diye sadece 10 Euro bozdurdum ve 541 Makedon dinarı aldım. 175 dinarına otobüs biletimi aldım. Saat 16.30 du ve otobüs 17.00 deydi. Havalimanına geldiğimi haber etmek için telefon aramaya koyuldum. Orada taksicinin birinden rica ettim mesaj atayım diye ancak numarayı arayıp telefonu elime verdi. 1-2 dakika konuştum kapattım. Taksici bana 100 dinar dedi. Ne yaptın sen dedim. Bu arada taksici de az çok Türkçe biliyor. Tecrübesizliğime geldiği için yapacak hiç bir şeyim yoktu çıkardım cebimde bozukluklardan 60 dinar verdim yeter dedim. Siz siz olun para sormadan iş yapmayın. Bizim Türk insanı gibi olmayabilirler 🙂 Otobüs saatine kadar etraftaki kişilerle sohbet ettim. Çoğu Türk, benim gibi otobüs bekliyordu. 2 kişi de araba kiralamışlar gezeceklermiş bu yüzden birkaçımızı bırakmayı teklif ettiler. Hemen bindik arabaya. Yol bilmez yer bilmez bir şekilde çevrimdışı bir haritaya göre önce şehir merkezine sonrasında otobüs garına geldik. Garda indikten sonra saat 17.55 te otobüs biletimi aldım. Saat 18.00 da Sam-Wel otobüsü kalktı ve Kavadarci’ye doğru yola çıktık.

Yaklaşık 2 saatlik yolculuktan sonra otogara geldiğimizde beni karşılamaya organizasyonda çalışan Goko geldi. Öncelikle bana bir şehir turu attırdı ve eve geldik. Kavadarci küçük bir kasabaydı. Üsküp’te olmayışıma üzülmüştüm. Eve geldiğimde 1 alman kız ve 2 Türk erkekle tanıştım. Goko genel şeyleri anlattı ve gitti. Diğerleriyle tanıştıktan sonra dışarı çıkalım dedik ve bir Cafe-pub’a gittik. Kavadarci daha doğrusu Makedonya soğuktu. Meşhur balkanlardan gelen soğuk hava etkisini hissediyordunuz. Önceden bilgilendirildiğim için gerekli önlemlerimi almıştım. Ancak evdeki ısıtma sistemi yeterli değildi. Doğalgaza alışınca, insana kat kaloriferli ev soğuk geliyordu. 2-3 battaniye yorganla onu da hallettik.

Kavadarci’de bir hafta geçirdikten sonra genel olarak düşüncelerim ilk gün geldiğimden fazla değişmemişti. Kavadarci küçük olduğu için insan çabuk sıkılıyordu. Gezebileceğiniz, oturabileceğiniz mekânlar az sayıda olduğu için artık aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkılıyorsunuz. Ancak buradaki insanlar sıcakkanlı ve konuşmaya hevesliler. İnsanlarla rahat bir şekilde konuşabiliyorsunuz tabi İngilizce konuşanını bulursanız. Havanın soğuk olmasına rağmen gece hayatında oldukça aktifler. Yemeklerine değinecek olursak; eğer domuz eti yemiyorsanız sıkıntı yaşayabileceğiniz bir yer Kavadarci. Ancak biraz zaman geçtikten sonra belirli yerleri ve yiyecekleri öğreniyorsunuz ve sürekli oralardan yiyorsunuz. Evde kalıyorsanız eğer kendinizde yapabilirsiniz yemeğinizi. Ancak her gün ne yapalım diye düşünürken yine dışarda yerken buluyorsunuz kendinizi. Türkiye’ye göre burası ucuz olduğu için insanın gözüne batmıyor dışarda yemek. Eğer her gün dışarıda 1 öğün pizza yer ve yanında da kola içerseniz aylık 100 Euro para harcarsınız. Ki bu miktar burada lüks sayılıyor. Her gün 1 öğün patates ekmek yerim derseniz aylık 20 Euro para ile işi bitirirsiniz. Yemek sorununu çözdükten sonra size kalan zamanda gezebilir ya da proje ile uğraşabilirsiniz. Parlamento seçimlerine denk geldiğimiz için bize çok görev vermediler. Sadece dünya gönüllüler günü olan 5 Aralıkta insanlarla röportaj yaptık ve onların o gün ile ilgili düşüncelerini sorup kayda aldık. Bu videoları birleştirip güzel bir video hazırladıktan sonra youtube’a yükledik.

Sonraki hafta ise; kaldığım evdeki diğer gönüllüler ile bir gezi planı yaptık. Balkan ülkelerini tren ile gezecektik. Ancak tren yollarının bakımda olduğunu öğrenince mecbur otobüs ile sadece Sırbistan – Belgrad’a gitmeyi planladık. Belgrad otobüsümüz gece 00.10’da Üsküp’ten kalktı. Sırbistan sınır kapısına geldiğinizde pasaport kontrolüne girdik. Türk olmamızın vermiş olduğu durumla Sırplar sadece bize neden geldiğimizi sordular. Ayrıntılı sorulardan sonra çantalarımızı arayacaklarını söylediler. Gece saat 02.30’da herkes dışarıdaki soğukta beklerken biz otobüste ayrıntılı çanta aramasına tabi tutulduk. 10-15 dakikalık aramadan sonra bizi bıraktılar. Yolcuların garip bakışları arasında biz de tekrar yerlerimizi aldık. Sabah saat 6.00’da Belgrad’a indik. Booking.com’dan ayarladığımız misafir evinin sahibi bizi alabileceğini söylemişti. Ancak saat 10.00’dan önce gelemeyeceğini söylediği için boş zamanımızda biraz dolaşalım dedik. Mevsimin ve sabah vaktinin etkili olduğu soğukla kelimenin tam anlamıyla donmuştuk. Vakit erken olduğu için oturabileceğimiz hiçbir yer de yoktu. Biz de ısınırız düşüncesiyle bilmediğimiz yerlere doğru yürümeye başladık. Sakın otobüs garında beklerim düşüncesini taşımayın çünkü oturabileceğiniz bir yer yok ve garda oldukça soğuk. Bir şekilde 4 saati geçirdik ve donmak üzereyken ev sahibi bizi almaya geldi. Ev sahibi bize vereceği odanın ısıtıcısı bozuk olduğu için, daha büyük bir odayı verdiğini söyledi. Eve geldiğimizde ise biran önce kendimizi yataklara atıp biraz dinlendik. Öğlene doğru, Booking.com’dan sağladığımız kişisel gezi rehberimize göre yola çıktık. Şansımıza, Sırbistan’da sanırım protesto tarzı bir durum mevcutmuş bu yüzden otobüslere para vermeden biniyorduk. Daha doğrusu hiç kimse para vermiyordu. İlk gün şehir merkezine gittik ve oradaki mekânları gezdik. Zaten gezilmesi gereken yerler birbirine yakın olduğu için hepsine yürüyerek rahatça gidebiliyorduk. Değişik mekânlardan sonra akşam Kale Meydan’a gidip gezdik. İlk günümüzü böylelikle sonlandırdık ve yorgun bir şekilde evimize döndük. 2. Gün ise gezilecek yerler listemizde Belgrad hayvanat bahçesi ve Nikola Tesla müzesi vardı. Hayvanat bahçesine gittiğimizde birçok hayvan soğuktan olsa gerek ki, kafeslerinde değillerdi. Ancak yine de zevkli bir gezi olmuştu. Öğleden sonra Tesla müzesine gittik. Gezi sırasında başka Türk gruplarda gözümüze çarpmıştı. Hatta 2 Türk ile tanıştık. Müze çıkışında beraber gezmeye başladık. Akşam olduğunda yemek için hep beraber Walter restoranına gittik. Bu restoranı ünlü Saray Bosna kebabı için seçmiştik. Bizim İnegöl köftesine benzer köfteler ile ekmek arasına kaymak koyup servis ediyorlar. Denemenizi öneririm. Yemekten sonra ünlü Knez Mihailova caddesindeki kafelerden birine oturduk. Bu cadde İstiklal caddesini andırıyor, bu yüzden burayı ziyaret etmeden sakın şehirden ayrılmayın. Gecenin ilerleyen saatlerinde diğer arkadaşlar ile ayrıldık ve evimize döndük. Son gün ise Kale Meydanda bulunan askeri müzeyi kaçırdığımızı görüp, gündüz gözüyle tekrar gitmeye karar verdik. Müzeye cüzi bir rakam ödeyip girdik. Gezmesi 2-3 saatimizi alan, Osmanlıdan da izler bulunan bu müzeye kesinlikle gitmenizi öneririm. Suikast düzenlenen Amiral King Aleksandar’ın, o gün giydiği kanlı üniforması insanı etkileyen şeylerin başında geliyor. Ayrıca orada bulunan Ipad’lerle etkileşimli olarak izlediğiniz 3D videolarda ilgi çekici. Müzeyi gezmeyi bitirdiğimizde Kale Meydan’nın yanından geçen 2 numaralı tramvaya binip şehir turumuzu attık. Hediyelik eşyalarımızı da aldıktan sonra toplanmak için eve döndük. 3 günlük Belgrad gezimizi her şey dâhil 100 Euro’ya tamamladık. (Otobüs, kalacak yer, şehir içi gezi, müzeler ve hediyelik eşyalar) Sırbistan’da özellikle gidilmesi gereken yerlerin sıralarsak: Kale Meydan Kalesi, Knez Mihailova Caddesi, Nikola Tesla Müzesi, Skadarlija Caddesi, Askeri Müze (Kale Meydan Kalesi’nin içinde) ve Belgrad Zoo.

Dönüş otobüsümüz akşam saat 18.00’da idi. Üsküp’e gece yarısında indik. Ancak bizim kaldığımız yere giden otobüs saatini kaçırmıştık. Hafta sonuna denk geldiğimiz için saatleri de seyrekti. İlk otobüs sabah saat 6.00’daydı. Gece o kadar saat soğuk garda ne yapacağız diye düşünürken kendimizi yine yollara vurduk. 1-2 saat gezdikten sonra, Elçiliğe gidip durumu açıklayalım, belki bize sıcak bir yer verirler ya da en iyi ihtimalle evimize götürürler dedik. Elçiliğin yerini haritadan bulup yola koyulduk. Kelimenin tam anlamıyla dağın başına kurmuşlar elçiliği. Uzun bir yürüyüşten sonra elçiliğe geldik. Güvenlik görevlisine selam verip durumu anlattık. Türkün Türk’ten başka dostu yoktur dedik J Ancak güvenlik görevlisi kimsenin olmadığını bizi de alamayacağını söyledi. Gecenin bir yarısı dağın başında yine kendi başımıza kalmıştık. Yola düşüp yine otogara döndük. Soğuktan demir koltuklara oturamıyorduk. Sonradan yukarı katta ılık bir oda bulup hemen sandalyelere kurulup biraz uyumaya çalıştık. Sabah’a doğru soğukla uyanıp otobüs peronuna gittik. Saat 6.00 olmuştu ancak biz otobüsümüzü göremiyorduk. 5 dakika daha bekleyip, bilet aldığımız yere otobüsü sorduk. Bize otobüsün kalktığını söylediğinde yıkılmıştık. Meğerse otobüsün üzerinde yazan isim farklıymış, ancak bizim gideceğimiz yerden geçiyormuş otobüs. Biz bunu nasıl bilelim diye bir de orda tartışmaya girdik ama yapacağımız bir şey yoktu. Bir sonraki otobüs ile bileti değiştirdik. Daha önce bahsettiğim gibi hafta sonu olduğu için sonraki otobüs saat 12.00’daydı. Daha beter olamaz derken, bir 6 saat daha bekleyecektik. Üşümüş, yorgunluktan bitap düşmüş halde garın içindeki açık olan dükkânlarda sırasıyla zaman geçiriyorduk. Saat 9.00 olduğunda bir alışveriş merkezine gittik. Sonunda biraz ısınmaya başlamıştık. Yemeğimizi yiyip öğlene kadar orada bekledik. Otogara dönüp otobüse bindiğimizde hala aklımızda acaba bundan sonra ne gibi bir sıkıntı çıkacak diye bekliyorduk. 2 saatlik yolculuğun sonunda köyümüze varmıştık. Kendimizi eve attıktan sonra 1 hafta dışarı çıkmayacağımıza dair sözleştik J. Ekmek vs. dışında da evden dışarıya adım atmadık. Sonraki haftalarda Üsküp’te bulunan Matka Kanyonuna gittik. Ayrıca herkesin bahsettiği ünlü Türk “Destan” restoranına gittik ve bizim İnegöl köftemize benzer köftelerinden yedik. Diğer restoranlara göre pahalıydı ancak Türkiye’ye göre ucuz. Ancak herkesin abartarak söylediği kadar güzel bulmadım ben. Ancak denemenizi de öneririm. Ayrıca aynı yerde bulunan Hamza Döner’e de gitmenizi öneririm. Bu yerleri içinde barındıran Türk Çarşısı dedikleri, Old Bazaar’ı gezmeden dönmeyin sakın. Buradaki esnafların çoğu Türk, olmayanlar da Türkçe biliyorlar zaten. Biraz olsun hasret gidermek için ideal bir yer.

Sırbistan – Belgrad

Diğer gönüllü arkadaşlar benden önce geldikleri için, onların dönüş zamanı gelmişti. Onları yolcu ettikten sonra kendi başıma kalmıştım. Hava soğuk olduğu için organizasyon proje ile ilgili bir şey de vermiyordu. Günler monoton geçmeye başlamıştı. Havalar biraz ısınınca organizasyon bizden, Ohrid’de bir ağaçlık alanın yok edilmemesi için imza toplamamızı istedi. Ancak imza toplayacağımız gün yine havanın azizliğine uğradık ve o da iptal oldu. Evde mahsur kalmıştım resmen. Çok zorunlu olmadıkça dışarı çıkmıyordum. Benden sorumlu olan Goko, bana onlar için özel sayılan günün geldiğini söyledi. Bana kaldığımız yerden geçen Luda Mara nehrinde bir etkinliğin olacağını söyledi. Ben de etkinliğin olacağı yere gidip Goko ile buluştum. Bir sürü kişi buraya toplanmıştı. Ne olduğunu sorduğumda Goko bana, bir papazın nehre bir haç atacağını ve seçili 4-5 gencinde bunu bulup çıkarmak için yarışacağını söyledi. Bu soğukta bunu yapacak kişilerin aklından şüphe ettiğimi Goko’ya söylesem de bunun onlar için özel olduğu ayrıca haçı yakalayan kişinin sonraki günlerde kapı kapı gezerek para ve hediye tarzı şeyler topladığını söyledi. Ev başı 1 Euro alsa 2-3 bin ev var dedi. Bunu duyunca, ben yapamam mı bu işi diye sordum hemen J. Ancak Hristiyan olma zorunluluğu var deyince vazgeçtim. İlahiler, dualar okuduktan sonra papaz, haçı nehre fırlattı. 5 genç buz gibi suya atlayıp haça doğru yüzmeye başladılar. 10 saniyede her şey bitmiş biri elinde haçı kaldırarak bağırıyordu. Sonrasında ise kalabalık dağıldı ve bizde kafeye gidip Goko’nun arkadaşlarıyla beraber oturduk. İçeceklerimizi içip evlere dağıldık. Ertesi gün organizasyonda tanıştığım Marija beni bir şeyler içmeye çağırdı ve akşam beraber çıktık. Oturduktan sonra arkadaşının evine gideceğini söyledi ve beni de davet etti. Ben de değişik kişilerle tanışmak için bunu kabul ettim. Arkadaşının evine gittiğimizde bizi annesi karşıladı. Ben, Marija, arkadaşı Milka ve abisi ile koyu bir sohbete girdik. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki bazen konuşurken Türkçe kelimeler kullandığım bile oldu. Annesi et pişirmişti ancak domuz eti yemediğim için bana kızartma yaptı. Ayrıca oraya has yiyecekleri Ajvar’ı da yemiştim. İçinde biber ve patlıcan söğüşü olan bir sos Ajvar. Saat geç olunca, sabah işi olduğu için Marija beni arabasıyla bırakıp eve dönmüştü. Gerçekten sıcak insanlardı ve eğlenceli bir gün geçirmiştim. Hatta Milka’nın abisi kendine eş aradığını, bana eğer bulursam haber etmemi söylemişti J. Türkiye’ye dönüş zamanım yaklaştığı için seviniyordum. Çünkü arada sırada dışarı çıkmanın dışında başka bir işle uğraşmıyordum. Gitmeme 3 gün kala 2 Türk gönüllü kız gelmişti. Son günlerimi de onlara şehri tanıtmaya çalışarak geçirdim. Gitmeden bir gün öncesi akşamı Goko geldi. Vedalaştık ve bana Avrupa Birliğinin verdiği youthpass formunu verdi. Bu form sertifikaya benzer bir formdu. Bu projeye katıldığımı ve yaptığım işleri içeriyordu.

Genel olarak değerlendirecek olursam; buradaki 2 aylık sürede proje ile ilgili pek bir şey yapmadım. Bunun en büyük etkeni havanın soğukluğu, yılbaşı ve buradaki hükümet seçimleriydi. 2 aylık süre burası için fazlaydı ve geleceklere kışın gelmemelerini öneririm. Ancak fazla iş olmamasından dolayı biz bol bol gezdik. Umarım yararlı bir yazı olmuştur. Sorularınız olursa mail atmaktan çekinmeyin.

E-mail: eser.mbahadir@gmail.com