Kelebek gibi uçup gel !
‘’Kelebek gibi uçup gel’’ diye söylemişti annem havaalanında… Ne güzel bir tabirdi benim için, en başta kelebek zaten en sevdiğim nesneydi ama kelebek gibi uçmak da kolay değildi sanki, tırtıl olarak orada kalsaydım keşke…
EVS ile üniversite dördüncü sınıfta, o gün üniversite hocamız farklı bir düşünce ile sınıfa girmişti ve işte o anda tanışmıştım EVS ile… Daha sonra durmadan araştırmalar yapmaya, giden , gelmiş tüm insanlara ulaşmak için tüm internet sağlayıcılarının neredeyse hepsine başvurdum. EVS’e kabul edilmek için gerçekten çok uğraştım diyebilirim. Çok fazla hayal kırıklığı , maillerime gelmeyen cevaplar, gelenlerden de bir dahakine başvurmalısınız diyerek gelen ileri tarihler için verilmiş nazik reddedilme cevapları… Her ne kadar olumsuzluklar olsa da gerçekten istekli olmanın verdiği şevk ile beraber arayışlara hala devam ediyordum.
Herkes kadar şanslı değildim belki de,200’den fazla yapmış olduğum başvurulardan sonra tam ümitlerimi kaybetmek üzereyken bir şans eseri şaka gibi gece saat tam 3’te EVS adayıydım artık ben de, kabul görmüş ve ayrıntıları ertesi günü konuşmak üzere konuşmayı sonlandırmıştık ,yavaş yavaş gerçek oluyordu sanki rüyam…
İlk yurtdışı deneyimimdi EVS ile Almanya. Almanya’nın en eski şehri olarak bilinen Trier’e gelmiştim biraz aktarmalı olarak sürdürdüğüm yolculuğumda, İzmir-İstanbul-Köln ve Köln’den sonra 4 saat daha sürecek olan bir tren tolculuğu daha… Nasıl bir cesaret ise hala onu çözmüş değilim, trenlerde 3 kere yapmış olduğum aktarmalardan sonra kaybolmadan, sapasağlam Trier’deydim. Tek EVS yapan biri olacağım için biraz şanssız olsam da, kocaman evde cüce gibi hissetsem de kendimi bunların harika bir EVS yaşamayacağım anlamına gelmiyordu.Ama aksilikler de peşini bırakmıyordu tabii ki. Mentörüm beni ilk gün eve yerleştirdikten sonra elime sadece adres vermesi ve ertesi günü saat 9’da işte olmamı söylemesiyle başladı bu hikaye… Ertesi günü trene binerken biletleri otomatik kontrol için bastığımız makinanın bozulması ile kontrol ettiremedim ama geç de kalamazdım bindim öylece trene.Tabii ki kontrol memuru gelene kadar sorar ise durumu şöyle anlatırım diye düşünüyordum ki kontrol memuru geldi, o soruyor ama ben bakıyorum,o kadar cümlenin içinden ‘kaput’ diyebilmiştim sadece neyse ki anlayışlı bir kontrol memurundan durumdan yırtmıştım ama o an karar vermiştim ,bu almanca öğrenilecek diye;) Bu kadar kısa bir sürede kendimi dil konusunda güvenebilmeme inanamıyorum. Böyle ufak aksaklıklar ile başlasa da yaşanılması en muhteşem bir dönem bence hayatımızda.
İşte burası benim EVS maceramın geçtiği yer,nam-ı değer Treveres yani Trier. Küçük ama çok ama çok şirin, tüm yolda gördüğüm insanların tümünün gülümsediği sıcacık bir şehir…Roma’nın giriş kapısı olarak bilinen Porta Nigra, ünlü düşünür Karl Marx’ın doğum yeri olan, şehri ortadan ikiye ayıran Mosel’i ile birlikte, hiçbir zaman turisti eksik olmayan, tarih kokan bir şehir.
Gönüllü olarak çalıştığım ilk proje, Almanya’da Göçmen kadınlardan oluşan bir kadın grubuydu. Almanya’da yaşama ve çalışma isimli projede almanca öğrenme,alman kültürünü tanıma ve kültürel gezilerden oluşan bir projeydi. Rusyalı bir proje yöneticimiz ile beraber, Ukrayna, Kosova, Gürcistan, Irak, Afganistan, Almanyalı kadınların da bulunduğu uluslar arası kadın grubumuz vardı.Birlikte kolajlar yapar; kahve sohbetlerimiz olurdu güzel pastalar eşliğinde, müze ve tarihi yerleri gezerdik,almanca öğrenirdim ben de onlarla birlikte,iş merkezlerine iş aramaya giderdik. Çok eğlenceli ve öğretici bir projenin ardından ikinci bir projeye sonra engelliler ile birlikte, günlük bakım, onların vakitleri güzel geçirmek adına oyunlar oynama, şehir turları ve ihtiyaçları olduğu zaman beraber alışverişe çıkma gibi işlerin yapıldığı bir diğer bir harika projeydi. Bende büyük bir anlayış, bir süre projeler dönüyor kafamın içerisinde şuan, EVS sonrası hayatımı değiştirebilecek adımlar atmam için bir yol gösterici oldu. Diğer gönüllülere göre benim durumum biraz farklıydı belki de,hem iki projede çalışmak,farklı insanlarla beraber olmak büyük bir şanstı. Tüm bunlarla beraber anlatılacak o kadar çok şey var ki, sanırım ne kadar çok yazsam yine de sığdıramam buraya ama, orada asla unutmayacağım çok güzel bir ailem oldu, iki kız kardeşim daha oldu, bir annem, bir babam daha… Almanlar hakkında herkesin soğuk yapılı insanlar gibi sözlerini çürütmek istiyorum burada.Bir yıl boyunca hiç böyle insanlara rastlamadım,aksine insanlar yolda yürürlerken bile gülümsüyorlar,herkes o kadar nazik ve anlayışlı ki,onlara hayranım. Harika bir iş yeri,harika arkadaşlıklar,mükemmel ötesi bir aile sahibi olarak ayrıldım oradan…EVS sadece gönüllülük değil, orada çalışmak değil, orada onlarla birlikte hayatı yaşamak, öğrenmek, eğlenmek ve daha bir sürü şey…Keşke tekrar yapılası bir şey olsaydı ki yine gözüm kapalı giderdim. Umarım bu yazım gitmek isteyip de sürekli negatif cevaplar alanların daha da inatla başvuru yapmalarına, çelişkide olanların gitmeye karar vermelerine yardımcı olur. Hani derler ya ‘Bunu da yapmadım demeyin hayatta ‘ işte öyle bir şey, bunu da yapın hayatta!
EVS ile yaşadıklarımı anlatmam için destek veren ve EVS süresi boyunca tüm sorularımla başını ağrıttığım, beni hiçbir zaman cevapsız bırakmayan Gönüllü Hareketi çalışanlarına çok teşekkür ederim.
Sevgilerle,
Ebru Dinç