fbpx

Blog

Gönüllü Yazıları

Futbolun Beşiğinde

FUTBOLUN BEŞİĞİNDE SOKAK FUTBOL’LU PROJE

Merhabalar! Hola!

Ben Ece Nur ÖZTÜRK. Uludağ Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Üniversiteye geldiğimden beri sürekli bir koşturmaca içindeyim. Kendimi, nasıl daha iyi geliştirebilirim diye. Bu yüzden 3 yıldır sürekli projelere, eğitimlere, atölyelere katılıyor  ve insanlara bunları aktarmaya çalışıyorum. Kısaca kendimi böyle tanıtabilirim sizlere.

Nasıl anlatsam, nerden başlasam bir türlü karar veremedim. Yazacağım her şey, film şeridi gibi gözümün önünden geçmeye başladı bile… Madrid’i anlatmadan önce Görükle Gençlik Merkezi ile nasıl tanıştığımı, neler yaptığımı yüzeysel bir şekilde anlatmak istiyorum. Ayrıntılı olarak da daha sonra kaleme alacağım.

2013’ün Ekim ya da Kasım ayıydı Görükle GEM ile tanışmam. Bir arkadaşım sayesinde haberdar olmuştum Bursa’nın ilk, Türkiye’nin ikinci gençlik sivil toplum kuruluşundan. Sonra arkadaşım,  GEM’de oryantasyon olduğunu söyledi  ve gitmek isteyip istemediğimi sordu. Ben de ona gitmek istediğimi söyledim. Hatta 6-7 kişilik arkadaş grubumuzla gittik GEM’e. Kapıdan girdiğimde ilk etkilenmeyi yaşamıştım GEM’de. Şirin, samimi, sıcak bir yerdi. Duvardaki tabaklar, plakalar, baykuşlar beni oldukça heyecanlandırmıştı. Gel zaman git zaman derken – ki bu kısımları uzun uzun anlatacağım – Görükle GEM’den çıkmaz oldum. Projeler, eğitimler, kulüpler, eğlenceler hepsine katılmaya özen gösterdim. Ama en önemlisi “gönüllü” oldum. Görükle GEM’i nasıl daha ileri taşıyabilirim, nasıl bir katkı sağlayabilirim diye düşünmeye başladım. Şimdi bir yılı geçkin bulunduğum bu oluşumda, Kaynak Geliştirme Koordinatörüyüm ve “Gençler, Gençlerle, Gençlik için” çalışıyorum.

6-16 Aralık 2014 tarihlerinde 10 gün süren ve benim için tek kelimeyle “mükemmel” olan bu projeyi anlatmaya başlayayım yavaştan. Projenin konusu, dezavantajlı bireylerin topluma kazandırılması ile ilgiliydi. İspanyollarda bu dahil etmeyi “football & foosball” ile yapacaklardı. Yağmurlu, soğuk bir  Bursa akşamıydı haber aldığımda. Vizelerim vardı ders çalışıyordum ve telefonum çaldı, arayan Sertaç idi (Gönüllü Hareketi Başkan). “İspanya’ya gidiyorsun, hazırlan!” (tam olarak emin olamıyorum şu an ama buna benzer bir ifadeydi) dedi. Projeye katılacağımdan, projenin katılımcılarının açıklanmasından birkaç gün önce haberim olmuştu projeye. Çok şaşırmış, inanılmaz mutlu olmuş ve deli gibi heyecanlanmıştım. Hemen evimden fırlayıp GEM’e gitmiştim projeyi konuşmaya. Birkaç gün sonra katılımcılar açıklandı ve hemen sosyal medyada grup oluşturup, proje sürecine dahil paylaşımlarda bulunmaya başladık.

Biletler alınmış,yolculuk zamanı beklenmeye başlanmıştı bile. Projeye toplam 5 ülke (İtalya, Romanya, Portekiz, İspanya ve Türkiye) her ülkeden 9 katılımcı katılıyordu. Türkiye’den katılımcılar farklı şehirlerden seçilmişti. 5 kişi Bursa, 2 kişi İstanbul, 1 kişi Ankara ve 1 kişi Konya olmak üzere. Hepimiz gidiş biletlerimizi aynı tarih ve saate aldık, hava alanında buluşup birlikte hareket etmek, ekip bilincini yavaş yavaş oturtmak için.

Ta ta ta tam! Ve işte uçaktayız. 4,5 saat sürecek olan yolculuğumuz başladı. İlk defa uçağa binen biri olarak oldukça sakindim, hatta pilot hafif yan uçunca zevk almaya başladım yolculuktan. Heyecanlı olduğum için yerimde duramıyordum aslında. Koltuk, sanki çiviliymiş gibi rahatsız ediyordu beni. Böyle sıkıntılı, heyecanlı, mutlu, biran önce insek artık gibi garip duygular içindeyken beklenen anons pilottan geldi: “İnişe geçiyoruz, kemerlerinizi bağlayınız…”

Uçaktan indik kontrolden geçtik ve buluşma yerinde, buluşma saatini beklemeye başladık. Gelmeden önce bu konu ile bilgilendirme yapmışlardı,buluşma yeri ve saatiyle ilgili. Biz uçaktan indikten 2 saat sonra buluşacaktık. Diğer ülkedeki katılımcıların gelmesini bekliyorduk buluşma yerinde! Zaman geçmiyordu sanki oldukça yorgun ve uykusuzdum. Yine de enerjimden bir şey kaybetmemeye çalışıyordum. Romanyalı grup bizden 1 saat sonra inecekti. Ama kimseler gelmiyordu. Biz buluşma saati yaklaştıkça “Nerede yahu bunlar”’ diye aramaya başladık. Koskocaman hava alanında sıkışıp kalmıştık sanki hep aynı yerlerde dolaşıyor, görevlilere soruyorduk. Buluşma saatini 1 saat geçti artık dayanma mecalim kalmamıştı. Elimde Türk Bayrağı ile proje adını yazmış olduğum kağıtla tabiri caizse saf saf dolaşıyordum hava alanında. Daha sonra Öznur’u (Gönüllü Hareketi Genel Sekreteri) aradım durumu anlattım, İspanyol ekibinin iletişim numarasını istedim. Daha sonra güvenlik görevlisinden aradık ve bir gecikme olduğunu yarım saate kadar hava alanında olacakları bilgisini edindik. Beklemekten ve açlıktan ölmek üzere bir hal içinde hala onları arıyorduk. Tekrar 2-3 gruba ayrılarak aramaya başladık ve sonunda proje kankalarımdan biri olan Alper Cem, o mutlu haberi getirdi: “Onları buldum!” Hemen gittik ve İtalyanlar, Romanyalılar bizi bekliyor hatta İspanyollar bile gelmiş bizi arıyorlarmış. Geldiğimizden beri yanlış yerde bekliyormuşuz oysa. Bizim  gelmemiz ile hemen otobüse bindik ve kalacağımız hostele doğru gitmeye başladık. Yol 1 saat sürecekti.

Sonunda kavuştuk kalacağımız yere. Daha önceden bakmıştım kalacağımız yere. Projeler için kullanılan sevimli bir yerdi. Kapıdan içeri girdim ve insan kalabalığı ile karşı karşıya kaldım. Ana baba günü tabiri bu anlar için kullanılmıştı sanırım. Bizden önceki projenin son günüymüş ve insanlar vedalaşıyor, bazıları gidiyor, şarkı söylüyor karmakarışık bir görüntü içinde öyle etrafa bakıyordum. “Ne yapacağız şimdi?” sorusu kafamı kurcalıyordu. Hostel’de yer yoktu. Olan yerler de kullanılmış ve yeni gittikleri için temiz değildi. Temizliğin ertesi gün olacağını söylüyorlardı. Biz de bu durumda burada kalmayız dedik ve bize o gecelik başka bir yer ayarladılar. Yarım saat sonra 2 taksi gelip bizi kalacağımız yere götürdü. Kocaman duvarlar ve büyük bir kapı ile görkemli bir yapı ile karşı karşıya kaldım arabadan inince. Gittiğimiz yer  Katolik Okulunun misafirhanesiymiş meğersem. İspanya oldukça aksiyonlu ve maceralı başlamıştı bile.

Projenin ilk günü oldukça eğlenceli başlamıştı. Hareketlendiriciler ile birbirimizi tanıdık, eğlendik. Ülkeler ile karma grup oluşturup futbol ve langırt turnuvası yaptık. Bu sayede 45 kişilik kocaman bir takım kaynaşmış, sohbetler, şakalaşmalar başlamıştı. Daha sonra hosteldeki yemek için hazırlama ve temizleme grupları oluşturuldu. Her güne bir grup görevlendirildi. Sanırım bu kısım en sevmediğim kısımdı ilk güne dair.

İkinci gün yine bir hareketlendirici ile güne başladık. Biraz eğlenip,enerjimizi boşalttıktan sonra dernek sunumları başlayacaktı. Aslıhan ile “Gönüllü Hareketi” için hazırlanan sunumu çok güzel bir şekilde yaptık. Fotoğraflar  ile de sunumu destekleyince oldukça güzel ve başarılı bir tablo ortaya çıktı. Her zaman dedik, hep diyelim “Keep calm and Gönüllü Hareketi!” Akşam yemeğinden sonra, İtalyanların kültür gecesi vardı. Meşhur makarnalarını ve pastalarını afiyetle yedik. Oldukça güzeldi. İtalyanlar fazlasıyla eğlenceli insanlar!

Beklenen gün! Projenin 3. gününde Madrid gezisi vardı. Bu gezi Barnebeu, Calderon ve Rayo Vallecano stadlarından ve Retiro Park’tan oluşuyordu. Oldukça heyecan verici bugünde hasta olmuştum. Çok kötü bir şekilde midem bulanıyordu. Sabah kalktığımda ve otobüs yolculuğumda oldukça halsizdim. 1 saatin sonunda otobüsten indikten sonra kendimi gelmiştim. Kendime gelmemde Calderon’un etkisi var mı bilmiyorum. Bizleri 5 gruba ayırdılar. Bir grup sağlıklı yaşam ve spor ile ilgili röportaj yapacaktı, iki grup stadın önünde sokak futbolu oynayacaktı diğer kalan iki grup da langırt oynayacaktı. Diğer statlara gidince de gruplar değişecekti. Calderon’da ben video grubundaydım. Sabah 10’da sokaklarda neredeyse kimse yoktu diyebilirim. Gördüğümüz insanlar röportaj yapmak istemiyorlardı ya da koşturuyorlardı. 2-3 kişi ile röportaj yapabildik sadece. Hal böyle olunca gruptan iki kişi ile röportaj yaptık. Önemli olan sağlıklı yaşam ve spora dikkat çekmekti. Video çekme işi bitince hadi futbol oynayalım dedik Calderon’un önünde futbol oynadık. Daha sonra diğer stadımız olan Vallecano’ya gittik. Orda langırt oynadım. Sokakta langırt oynamak ayrı bir zevkli oluyordu. Karnımız zil çalmaya başlamıştı bile çoktan Retiro Park’ta piknik yapacaktık. Piknikten kastımız lunch boxlarımızı yemek. Sandviç,meyve,çikolata ve sudan oluşan bu öğle yemeğimi, şu ana kadar görmüş olduğum en güzel parkta yedim. İnanılmaz bir yerdi. Gerçekten çok büyük hatta devasa, tertemiz cennetten bir köşeymiş izlenimi veren bir parktı. 2 saate yakın o parktaydık ve çok eğlendik. Parktan sonra günün son durağı olan, Barnebeu’da aldım soluğu. Çok büyük ve görkemli bir stat. Real Madrid’in stadının önünde futbol oynamaya başladık. Yerin şanına yakışır bir maç yapıyorduk. Oldukça çekişmeli bir maç geçiyordu. Sonunda kazanan tarafta olduğum için ayrı keyifliydim tabi ki. 45 dakikalık bir “free time” verdiler. Süre az olduğu için bir şey yapmadık cadde de biraz gezdik. Artık dönüş vakti geldiğinde herkesin pestili çıkmıştı. Akşam yemeğinden sonra Portekiz gecesi bizi bekliyordu. İçkileri çok sert, yemekleri fena değildi. Özetlersem  Portekizliler çok samimi ve içten insanlar yahu!

4.gün Türk ekibinin hareketlendirici yaptırması ile başladı. Yakan top ve istop oynadık. Kendi kültürümüzden oyunlar oynatmak oldukça zevkliydi. Enerjimizi boşaltırken deşarj oluyorduk. Isınma oyunları bittikten sonra projenin konusu ile ilgili eğitime sıra geldi. Ülkenizde kimler neden dışlanır sorusunun cevabını isteyerek başladı eğitim. Türk ekibi olarak soru üzerine tartıştık ve ortaya çıkan fikirleri yazmaya başladık. Daha sonra bunları tahtaya yazarak diğer katılımcılar ile paylaştık. Keza onlarda aynı şekilde bunu yaptılar. Neden böyle bir ayrımcılık var, bu durum karşısında ne yapılabilir gibi sorular ve beyin fırtınasıyla devam etti eğitim. Oldukça verimliydi. Diğer ülkelerdeki arkadaşların kültürlerini, neye dezavantaj dediklerini açık bir şekilde öğrenmiş oldum. Bir ülkeyi her yönleri ile tanımak böyle olsa gerek. Uzun bir eğitimden sonra 3 gruba ayrıldık ve her gruba ana teması aynı olan farklı görevler verildi. “Dezavantajlı bireyleri spor ve sağlıklı yaşam ile nasıl dahil edebiliriz?” bir grup video, bir grup poster ve afiş çalışması yapacaktı. Ben video grubundaydım. Kendi aramızdaki toplantıdan sonra ana başlıklar altında kısa videolar çekmeye karar verdik. Video da iki karakter olacaktı “Good Girl/Bad Girl” Ben videonun kötü kızıydım. Erken kalkmak, spor yapmak, sigara içmek… Videoda 24 saatlik zaman diliminde ele aldığımız konulardandı. Ben çok eğlenmiştim video çekerken. Sağlıklı yaşam ve sporun insan hayatındaki önemini ve kötü kızı yani dezavantajlı bireye topluma nasıl kazandırılması gerektiğini çok güzel bir biçimde gösterdik. Görevler projenin son gününe kadar yapılacaktı. Günün sonunda Romanyalıların kültür gecesi vardı. Damak tatlarımızın en çok benzediği ülkelerden biri olan Romanyalılar tıpkı bizim gibiler!

5.günde tüm gün boyunca Madrid’te “free time” vardı! Gidilecek, görülecek neresi varsa gittik ve gördük. Gece’de tüm katılımcılar olarak karaoke gecesine gittik. Bugünü en baştan tekrar tekrar yaşamak isterim!

Ertesi gün yani projenin 6.günü, kaldığımız hostele yarım saat uzaklıkta bulunan Real Monasterio De San Lorenzo de El Escorial’e gittik. Çok büyük ve etkileyici bir manastırdı. Manastırın ufak bir bölümünde hala eğitim verildiğini öğrendiğimde gerçekten çok şaşırmıştım. Bugünün diğer bir özelliği ise Türk kültür gecesinin olmasıydı. Manastır ziyaretinden sonra bir buçuk saatte yakın serbest zamanımız vardı. Biz de bu serbest zaman diliminde ekstra birkaç şey almak için markete gittik. 45 dakika yol yürüdük ve buluşma noktasına belirtilen saatte gitmemiz çok zordu. Markette bir kadından telefonunu kullanmayı rica ettik ve hemen haber verdik. Rahat olabilirdik çünkü bizi dönüşte marketten alacaklardı, nasıl olsa yol üzerindeydik. Türkiye’den gelirken zaten birçok şey almıştık: kestane şekeri, lokum, cevizli sucuk, sarma, rakı, mantı, pişmaniye…  Ama birkaç eksiğimizi marketten tamamladığımız gece için hazırdık. Onlara kültürümüzü çok iyi bir şekilde tanıtmamız gerekiyordu. Videolar, şarkılar, danslar ile bunu çok iyi başardık ve herkes tarafından en beğenilen gece oldu.

7.gün oldukça dolu dolu başlamıştı. Demir, çelik ve altınları ile ünlü Toledo şehrine gezi vardı. Mis gibi tarih kokan bu şehrin dar sokakları,görkemli yapıları, şirin kafeleri ve eşsiz manzarası ile beni çok büyülemişti. Hatta emekli olup buraya yerleşmeyi bile düşünüyorum. Bugün projenin son günüydü ertesi gün herkes ayrılıyordu hostelden. Aramızdan ilk ayrılan İtalyanlar oldu. Toledo şehrinde oldukça hüzünlü bir vedalaşma yaşadık. Güzel bir gezinin ardından geri dönüş başlamıştı herkes oldukça yorgundu hostele gelene kadar uyumuştum. Bu gece herkes için hüzün doluydu yarın herkes geri dönüyordu.. o yüzden veda partisi tadında bir gece hazırlamışlardı İspanyollar. Çok eğlenceli ve hüzünlü bir geceydi..

Son gün! L projenin en kötü zamanı. 8 gün birlikte geçirdiğin,yediğin içtiğin bir olan insanlardan ayrılmak. Sabahın ilk saatlerinde Romanyalılar gitti ardından Portekizliler.. Tabi ben salya, sümük bir vaziyette mutsuz bir haldeydim. En son biz Türk ekibi kalmıştık. Bizim dönüşümüz 2 gün sonraydı. Sadece proje liderimiz bugün dönmüştü. Kaldığımız iki gün boyunca da Türk ekibi olarak oldukça güzel vakit geçirdik. Atletico Madrid-Villareal maçına gittik, İspanyollara has yemekleri, tatlıları yedik, alışveriş yaptık..

Sayılı gün çabuk geçer dedikleri bu olsa. Yine havaalanındayım. Bu sefer aynı yerdeki heyecan ve mutluluğun yerini hüzün almış. Nitekim bu hüzün çok uzun sürmedi. Az kalsın dönemiyordum çünkü Türkiye’ye! Bavulum sağolsun. Ya da ben sağolayım biraz fazla eşya yüklemişim de. Biliyorsunuz ki yurtdışı için bavulun ağırlık limiti en fazla 20 kilo olmalı, benim bavulum geldi 25.5 kilogram! Her kilo için de 8 Euro ödeyeceğim ya da boşaltacağım. Ben boşaltmayı tercih ettim. Açtım bavulu poşetleri çıkarıp çıkarıp tartıyorum sürekli. İki arkadaş kaldık bavul vermeyen. O da beni bekliyor bazı eşyaları onun bavuluna koyuyorum. Görevli kadın halime acımış olacak ki ikinizin bavulunu 40 kg kadar alabilirim dedi. Ben bir mutluluk ve rahatlama ile 4-5 kere açıp kapattığım bavulu yeniden açtım bu sefer çıkardıklarımı koyuyorum. Tartıya verdik biletleri onaylamak için bakarken demez mi “uçak bileti numaraları aynı değil!” İşte ben de o zaman hüznün yerini sinir aldı ama kadına nasıl bağırıyorum belli değil. Son kez bavulu açıp ne var ne yok boşalttım. Uçağın kalkmasına 15 dakika var ben son anda bavulu verdim perişan halde x-rayden geçmeyi bekliyorum. Botum,montum her şeyimi çıkardım nerdeyse. Güvenlikteki kadın bana poşetleri açmamı söylüyor. Sinirli şekilde niye ya diye soruyorum kadına. O aç poşetleri dedikçe ben neden diye sorarken birden “n’oldu? n’oldu?” diye bağırmaya başladı ve poşetlerin içinden bıçak çıkardı ve “Comannndeeerrrr!” diye bağırmaya başladı! Ben şok tabi. O an stres, sinir yoğun duygu karmaşasından sonra başladım ağlamaya. Bıçak Alper’in Toledo’dan aldığı hediyelik bıçaktı. Onun sadece el bagajı olduğu için benim bavuluma koymuştuk. E ben de bavul boşaltma sırasında yanlışlıkla o poşeti de almışım yanıma. Hiçbir şey diyemiyordum donakaldım adeta. Alper, polis ile konuştuktan sonra beni sorguya alma gereği duymadılar. Bir an önce uçağa binmek istiyordum ve uçağa binip koltuğa oturduğumdaki rahatlamayı kelimeler ile ifade edemem. Ama çok aksiyon dolu bir macera daha yaşamıştım pişman değilim bu yaşadığımdan.

Geçirdiğim 10 günün her birini ayrı sevdim, her anından farklı bir tat aldım. İnanılmaz bir deneyim yaşadım. Bir proje kapsamında yurt dışına çıkmak… Bu cümleyi söylerken bile kendini diğer insanlardan çok farklı hissediyorsun. Sen de bu farkı yaşamak istemez misin sevgili okuyucu?  Adres belli Görükle Gençlik Merkezi! Bana böyle bir deneyim yaşattıkları için Gönüllü Hareketi  Derneği’ne sonsuz teşekkürler/gracias!